GÖRÜŞLERİM

   
  *Ben bir kitap kurdu muyum?
*Ambalaj ve reklam
*Trafik saygısızları
*Yarının gençleri
*Seviyorum sevmiyorum.

          

BEN BİR KİTAP KURDU MUYUM?
          
Bir gün bir öğrencim yanıma yaklaştı ve:
-Öğretmenim ayda kaç kitap okuyorsunuz.? Dedi.
-Siz kültürlü birisiniz, ve güzel konuşuyorsunuz. Diye ekledi. Teşekkür ettim. Ama çok şaşırmıştım. Nasıl yanıtlayacaktım bu soruyu. Bazen bir kitap okuma tutkusuna kapılırım, ayda 3-4 kitap okurum. Bazen aylarca elime kitap alamadığım olur. Yinede yılda 10-12 kitap okurum Yani ayda ortalama bir kitap.Benden merakla yanıt bekleyen öğrencime:
-Ayda ortalama bir kitap. Dedim.
-İyi, ben de öyle yapacağım. Dedi ve gitti. 
          Peki ama ben şimdi bu çocuğa iyi örnek mi oldum, yoksa kötü bir örnek mi? Günlerce kafamı kurcaladı bu soru. Yıllık kitap okuma ortalaması 1 kitap bile olmayan bir toplumda ben kitap kurdu sayılırdım. Ne var ki, ilk gençlik yıllarımla karşılaştırdığımda şimdi bir kitap okuma tembeliydim. Üstelik o yıllar her yönden yokluk yıllarıydı. Yine de okuyacak kitap  bulabiliyordum. Peki bu gün neden böyleyim? Kendimi savunmak yada aklamak gibi bir niyetim yok Ancak aşağıya sıraladığım nedenlerin hiç mi payı yok benim(!) bu duruma gelişimde.
          *Çevremizde çok ve düzenli kitap okuyan bir örneğimiz yoktu. Yani anne, baba, kardeş ve yakınlarımız arasında kitap okuyan bile yoktu.
          *Annelerimiz babalarımız bizi dağa, bayıra, denize, ormana, pazara, panayıra götürdüler de bir kütüphaneye götürmediler ki ayağımız alışsın.
         *Bırakın ana babaları hiç bir öğretmenimiz bile bizi bir kez kütüphaneye götürüp oaralarda yaşımıza uygun kitapların nasıl seçildiğini, orada nasıl davranılacağını anlatmadı. 
        *Yok denecek kadar az hediye alırdık, yakınlarımızdan. Ama hiç kitap hediye edilmedi ki bize.
        *Okuduğumuz gazetenin adı belli olmasın  da dayak yemeyelim diye gazeteyi adı belli olmayacak şekilde taşıdığımız günlerin de etkisi olabilir.
        *Kaldığımız öğrenci yurtlarında iki de bir polis baskınları yapılıp yasak yayın aranmalarını da etkisi vardır mutlaka.
        *Ekonomik nedenleri de unutmamak gerekir. "Geçim sınırında" yaşayan bir toplumun büyük paralar ödeyerek kitap almasını düşünmek fazla iyimserlik değil mi? Bu kitap fiyatlarının yüksekliği konusu da bir ikiledir, yazarlar ve yayıncılar için. Fiyatları düşük tutsalar belki biraz fazla kitap satılacak ama kar payları azalacak, yüksek tutunca da satış az oluyor, üstelik bir de korsan kitapçılık var işin içinde. Bu gün her köşe başında bir korsan sergisi. Vergisi yok, algısı yok. Kalitesiz kağıt, kalitesiz baskı, yarı fiyat, çok satış, yani tatlı kar. Acil çözüm bekleyen bir sorun bu. Korsan yayıncılık kitap dünyasının kanseri.
         *Basın yayın organlarında rastladığımız kitap toplatma kararları, yazdığı kitaptan dolayı yargılanan yazarlara ilişkin haberler de etkili oluyordur sanırım kitaptan soğumamıza.
Yine de ben bir kitap okuma tembeli olmak istemiyorum. Öğrencim bana bu soruyu bir daha sorduğunda ayda en az iki kitap diyeceğim. 


BAŞA DÖN


AMBALAJ VE REKLAM
                 *İnsanlığın bulduğu en önemli buluşlar nelerdir? Yoo! hemen bilgisayar, uzay roketleri vb. demeye kalkmayın. Bana göre en iyi buluşlar "reklam ve ambalaj"dır.
                Geçen gün büyük bir süpermarkete girdim. Baharatlara bakıyordum. Ben satışa sunulan ürünlerin birim fiyatlarına bakarak onları karşılaştırıyorum. Kuru nanenin birim fiyatı 39 000 000 TL/Kg. Bizim bahçede üzerine basıp geçtiğimiz kuru nane etten, peynirden de pahalıymış. Yanıbaşında defne yaprakları vardı. Kilosu 28 000 000 TL. Şaşırdım. Bizim Halk bahçesinde yerlerde uçuşan defne yaprakları meğer ne kadar değerliymiş. Sonra düşündüm ve "bunun tek nedeni ambalajdır." dedim. Güzel albenili, süslü ambalajlar içine girince bir malın değeri artıyor demek ki.
                İnsanlarda da böyle değil mi? Pek çok manken veya şarkıcı  nasıl ünlü oldular sanıyorsunuz. Güzel bir ambalaj yani estetik ameliyat, silikonlu göğüsler ve dudaklar, bol reklam; işte sana şan, ün. Her gece televizyonlarda onların maceraları. Tabii ki her şey karşılıklı. Büyük emek ve araştırma gerektiren kaliteli programlar yerine sabun köpüğü programlarla izleyiciyi oyalayan TV yapımcıları da bu durumdan hoşnut. Oysa büyük çoğunluğu eğitime muhtaç  bu toplumun. Onları her alanda bilgilendirecek, onları doğru düşünmeye yönlendirecek, sanata, edebiyata özendirecek programlar yapılsaydı bu ülke bunca vurguncu, bunca soyguncu ile uğraşır mıydı? Çete-siyaset-vurgun batağına saplanmış insanları "Türkiye seninle gurur duyuyor" diye davul zurna eşliğinde karşılayıp, halaylar çeker, kurbanlar keser miydi.
              Sevgili dostlar! Biz bu kişileri alkışlamazsak, yani onlara pirim vermezsek onlar bu davranışları yapamazlar. Bize zorla "sanatçı" diye yutturulanlara bakın. Her akşam kendilerinin başarılarından ama rakiplerinin beceriksizliğinden söz eden siyasetçilere bakın. Biz onların peşinde "babaaa, babaaa" diye bağırarak gezmezsek ülkeyi bu duruma düşüren bu pişkin suratlı siyasetçiler ortalıkta "vatan kurtarıcı" gibi dolaşamazlar. 
             Mutlu günler dilerim.


BAŞA DÖN


TRAFİK SAYGISIZLARI              
             *Bir sabah kalkmışsınız, arabanızla işe gidiyorsunuz Neşelisiniz .Az sonra kırmızı ışıkta duruyorsunuz . Bir gözünüz lambalarda, teypte güzel bir müzik, zevkle dinliyorsunuz. Kırmızı ışık sönüyor ve sarı ışık görünür görünmez arkanızdaki taksiden bir korna sesi yükseliyor. Sabahın güzelliği içinde beyninizi karıncalandıran bir ses. Aldırmıyorsunuz ve yürüyorsunuz. Yine bir kırmızı ışık ve duruyorsunuz. Arkanızda bir Minibüs dolmuş var. Bir gözünüz ışıklarda bir gözünüz dikiz aynasında. Kırmızı ışık yine sönüyor ve sarı ışık göründü görünmedi "daaat" diye bir ses. Minibüs sürücüsünün eli otomatik vites kolu gibi hemen kornaya basıyor. Ya sabır çekip ilerliyorsunuz. İşe gidene kadar bunun gibi pek çok olayla karşılaşıyorsunuz.
           Sevgili sürücü dostlar Trafik lambalı kavşaklar ağaç gölgesi değil ki. Orada kırmızı ışıkta bekleyenler de sizin gibi işlerine gitmeye çalışan insanlar. Onlar oraya piknik yapmaya gelmediler ki. Ne olur biraz daha hoşgörülü olalım. Hem bu hareketler önünüzdeki sürücülerin sinirlerini bozar onları acele etmeye zorlar. Bu da kazalara neden olabilir. Hepinize kazasız belasız günler dilerim.


BAŞA DÖN


YARININ GENÇLERİ
          *
Ben bir ilköğretim okulunun karşısında bir apartmanın birinci katında oturuyorum. Evimi çok seviyorum. Apartmanımızın bahçesi çiçeklerle ve ağaçlarla dolu. Balkonumda oturup bu güzel manzarayı izlerken çayımı yudumlamanın zevkine doyamıyorum. Ancak akşam üzerleri okul dağıldıktan sonra okulun bahçesinde tanık olduğum olaylar beni çok üzüyor. Okulun girişinde iki sütun var. Öğrenciler bu sütunları kale direği gibi sayıp
şut çekiyorlar. Hemen her defasında o top arkadaki camlardan birine "güümm." diye vurunca yüreğim ağzıma geliyor."Ah!" diyorum, yine bir cam kırıldı. İnanın her hafta en az bir cam kırılıyor. Bütün uyarılarıma rağmen onları bu oyunda vazgeçiremedim.
           Sevgili öğrenciler! oyun sizin en doğal hakkınız. Ancak bu hakkınızı kullanırken çevreye zarar vermemelisiniz.  Sevgili anne ve babalar! lütfen çocuklarınızı yakından izleyin. İleride üzülmek istemiyorsanız onların doğru işler yapıp yapmadıklarını kontrol edin. Çünkü bu çocuklar yarın bu toplumun büyükleri olacaklar. Onları en temiz en dürüst bir şekilde yetiştirmeliyiz.


BAŞA DÖN

               SEVİYORUM SEVMİYORUM 
              *Hemen her gün karşılaştığımız  davranışlar vardır. Bunların bazılarını severiz hatta onlara özeniriz. Fakat bazı davranışlar da vardır ki insanı çileden çıkarır. Ben bu tür davranışlardan bazılarını aşağıya sıraladım. Belki sizler de benim görüşlerime katılacak belki de katılmayacaksınız. Yine de okumanızı öneririm.
    -Her sabah işine güler yüzle başlayıp işini severek yapanları seviyorum.
 
  -İşine arakasından itiliyormuş gibi  isteksiz gidenleri sevmiyorum.
   -Dostlarını  "sevgililer günü, anneler günü, bayram, komşular günü" gibi nedenler yaratıp sık sık arayıp soranları seviyorum.
  
-Aranmayı hep başkalarından bekleyip dostlarına soğuk davrananları sevmiyorum.
  
-Trafik kurallarını gerekliliğine gönülden inanmış çağdaş düşünceli insanları seviyorum.
  
-Trafik kurallarına aptalların uydukları kurallar gözüyle bakıp kendini uyanık sayan trafik canavarlarını sevmiyorum.
  
-Ülke kalkınmasının ancak düzenli toplanan vergilerle sağlanacağına inananları seviyorum.
   -Vergi kaçıran sütü bozukları bahane edip "ben enayi miyim" psikozuna girenleri sevmiyorum.

BAŞA DÖN ANASAYFA ANILAR ŞİİRLER KARİKATÜRLER ÇANAKKALE KONUK ODASI