Yine Ağrı Eleşkirt Lisesi'nde çalıştığım
yıllardı. Sekizinci sınıflarda akülerin yapısını işliyoruz. Laboratuarımız henüz yok. Deneyleri
sınıfta yapıyoruz. Ben ilk olarak sınıfa getirdiğim sülfirik asidi tanıtıp bu asidin çok yakıcı
olduğunu çıplak deriye değdiğinde deride yaralar açacağını bu nedenle çok dikkatli olunması
gerektiğini örneklerle anlattım. Sonra da düzeneği
hazırlayıp onar kişilik gruplar yaparak akünün
çalışmasını göstermeye başladım. Henüz üçüncü gruba sıra gelmişti ki bir çığlık ve "Yanıyorum"
sesi duydum. Öğretmen masasının karşısında oturan iki kız telaş içindeydiler.
Biri yüzünü kapatmış,diğeri sağ elini sallayıp ağlıyorlar.
Olayı hemen anladım ve her ikisini de lavaboya götürüp ellerini, yüzlerini bol su ile yıkattım.
Bakkaldan karbonat aldırıp karbonatlı su yaparak ellerini ve yüzlerini bu su ile bir kaç kez
yıkattım. Bu arada sınıfıma nöbetçi öğretmen arkadaşı bıraktım ki başka olaylar olmasın.
Hemen kızların sağlık ocağına götürülmesi gerektiğini okul müdürüne söyledim. Bana
"Sen ortalıkta görünme. Kızların aileleri ile biz görüşüp olayı onlara usulünce anlatırız"dediler.
Kızları yol üstündeki eczacıya
göstermişler, eczacı beni telefonla aradı ona olayı ve yaptıklarımı anlatınca eczacı
yapılması gereken her şeyin yapılmış olduğunu durumun pek önemli, olmadığını yaraların
bir hafta içinde kapanacağını söyledi. Ancak çok korkmuştum.
Asıl korku; okulda herkesin "Bu kızın yüzünde iz kalırsa, kısmeti kapanır,
tek çare kızı senin alman gerekir yoksa
ailesi bunu namus davası sayar ve seni
yaşatmazlar" demeye başlaması yüreğime
saplandı. Bir hafta uykum da iştahım da kaçtı.
Bir hafta sonra kız okula yarasız
beresiz gelince içim rahatladı. Bu arada olayın nedenini de öğrendik. Birbirleri
ile hem akraba hem de çok iyi arkadaş olan bu kızlar dersten önceki teneffüste
kavga etmişler ve bilerek elini beherdeki aside daldırıp arkadaşının yüzüne sürmüş.